Türkiye’de her 3 kişiden biri fazla kilolu ya da obezite hastası. Toplum olarak giderek yağ bağlıyoruz ve bu yalnızca bizim sorunumuz değil, dünyanın ortak sorunu. Dijitalleşme de de durum aynı! Kontrolsüz dijitalleşme, dünyayı şişirdikçe şişiriyor, hem de her anlamıyla! Hem ekran karşısında ağzımız hiç boş durmuyor hem de kontrolsüz dijitalleşmeyle dünyanın da ruhumuzun da kaynaklarını tüketiyoruz.
Günde ortalama 78 kez telefonumuza bakıyoruz. Evet, tam olarak 78 kez. Yetmiş sekiz! Bunu biz değil, uzmanlar söylüyor. Yalnızca uzmanlar değil, araştırma şirketleri de ortaya koyuyor. İşte, Deloitte araştırma şirketinin geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiği ‘Global Mobil Kullanıcı Araştırması’nın akıl almaz akıllı tüketim sonuçları!
“Sosyal medya çok vaktimi alıyor”, “Herkesin gözü telefonda” gibi ortak söylemlerimiz olsa da ortalama olarak her 13 dakikada bir telefona bakıyoruz. Türkiye’deki mobil kullanıcılar, günde ortalama 78 kez, yani her 13 dakikada bir cep telefonu ekranına bakıyor. Kullanıcıların %66’sı telefonlarını gereğinden daha fazla kullandıklarını ve bu kesimin %50’si mobil telefon kullanım sürelerini sınırlamaya çalıştığını söylüyor. 6 kıtada gerçekleştirilen, 33 ülkeden 53 bin 150 kişinin katıldığı Deloitte Global Mobil Kullanıcı Araştırması, tüketicilere ve bu alanda hizmet veren şirketlere, mobil cihaz kullanımının geldiği nokta hakkında önemli veriler sunuyor:
• Tablet, bilgisayar, akıllı saat gibi diğer cihazlarla kıyaslandığında, akıllı telefonların artık vazgeçilmez ürün statüsüne eriştiği; tüm coğrafya, yaş ve gelir gruplarında benzer oranlarda kullanıldığı görülüyor. Türkiye’den araştırmaya katılan 1005 kişinin %92’si akıllı telefona erişimi olduklarını belirtirken, bu sayı geçtiğimiz araştırmada %86 olarak ortaya çıkmıştı.
• Akıllı telefonlardaki yükselişi %81 ile dizüstü bilgisayar, %63 ile tablet takip ediyor.
• Kullanıcıların gün içerisinde akıllı telefonlarına bakma sayısında Türkiye, ortalama 78 defa ile Avrupa ortalamasının (48) 1,5 katını aşıyor.
• Akıllı telefon kullanımıyla Avrupa’nın önünde olan Türkiye’de, uyandıktan sonraki ilk 15 dakika içerisinde telefona bakma oranı %7. Aynı oran Avrupa için %62.
• Yatmadan önceki son 15 dakika içerisinde telefona bakma oranı Avrupa’da %53. Aynı oran Türkiye’de %72.
• Ülke olarak telefon değiştirme oranlarımız da oldukça çarpıcı! Sahip olduğu telefonu son 18 ay içinde değiştirmiş olduğunu belirtenlerin oranı %64. Gelecek 12 ay içinde telefonunu değiştirmeyi düşünenlerin oranı ise %56. Avrupa’da ise bu oranlar sırasıyla %61 ve %36.
• Türkiye’deki kullanıcıların yarısından fazlası, bozuk donanım, telefonun yavaşlaması, ekranın kırılması veya bataryanın zayıflaması durumlarında mevcut cihazlarını kesinlikle değiştireceğini belirtiyor.
• Cep telefonunda bulunan haberleşme uygulamaları incelendiğinde Facebook ve sahibi olduğu uygulamaların (WhatsApp, Facebook Messenger, Instagram) e-posta ile birlikte en sık kullanılan uygulamalar olduğu görülüyor. Kullanıcılar, bu uygulamaları saatte en az 1 kere kullandıklarını belirtiyorlar.
Yoksa Siz de Dijital Obez misiniz?
Türkiye’de ve dünyada obezite bugün halen hastalıktan ziyade kozmetik bir sorun olarak algılanabiliyor. Ancak kadınlar ve çocuklar arasında da giderek artıyor. Obeziteyi tetikleyen unsurlardan biri de sosyal medyanın yaygın kullanılması olarak gösteriliyor. Zira sosyal medya koşarken ya da egzersiz yaparken kullanılmıyor. Türkiye’de hareketsizlik oranı yüzde 80’lerin üzerinde… Bunun en önemli etkenlerinden biri de ekran karşısında çok uzun zaman geçirmek. Z Kuşağı, 18 yaşına kadar yaklaşık olarak 2,5 senesini ekran karşısında geçiriyor. Bilgisayar ve akıllı telefonların uzun süre kullanımı obeziteyi ve ilişkili hastalıkları beraberinde getiriyor.
Çok ve kontrolsüz yemek yemek nedeniyle bağladığımız yağlar bize kolesterol, tansiyon, damar sertliği ve kalp hastalıkları olarak geri dönerken, çok ve kontrolüz kullanılan dijital cihazlar da omurga yapımızı, sinir sistemimizi etkiliyor, yorgunluk, uykusuzluk ve tabi stres yapıyor. Çağ dijital olursa, hastalıkları da dijital olur elbette. Nomofobi (telefonsuz kalma korkusu), FOMO (Fear of MissingOut-gelişmeleri kaçırma korkusu) gibi hastalıklar da dijital obezitenin bize armağanları!
“Hiper Bağlı İnsanlık”
Günümüzde korkularımız da değişti. Artık en çok cep telefonlarını kaybetmekten, unutmaktan korkuyoruz, bir yerde internete bağlı değilsek panik atak benzeri tepkiler vermeye başlıyoruz. Dedelerimizin gazete veya bulmacayla girdikleri tuvaletlere şimdi biz telefonlarla ya da tabletlerle giriyoruz.
Fütürist Ufuk Tarhan’a göre tüm bunlar, her an, her yerde çeşitli cihazlarla birbirine bağlı/bağımlı HyperPlugged, HyperConnected / Hiper Bağlantıda, Hiper Bağlı diye tabir edilen yeni tür bir insanlık yaratıyor. Nokia’nın ünlü “Connecting People” sloganı ve benzerleriyle süreç hızlandı ve sonra o meşhur, işaret parmakları birbirine uzanan iki insan elinden biri dijital olanla yer değiştirdi. Sonuç olarak ipin ucu da kaçmaya başladı.